
Fotoğraf : Alahattin Kanlıoğlu
El sokaklarında mahzun bir kanun çalınır gibi kulaklara,
Arar gibi gözler tanıdık köşe başlarını,
Yani çekinmeden irkilmeden yaşanır gibi yerli yerinde,
Yazılıp çiziliyor memleket adım adım.
Tumturaklı girizgahları hep sevmişimdir samimi olduklarında. Dediğini yekten diyen, gevelemeden söyleyen, destan misali cesur, masal misali mütevazı olduğunda güzel kelam. Böyle boyundan büyük bir iddiası var bu mecranın: Anadolu’yu anlamak ve anlatmak. Öyle ısrarlı öyle yürekli ki çay kaynadıkça yazar eksilmiyor yazıhane’den. İş dönüp dolaşıp şu ince bellinin kıyısına geliyor ya işte öyle yolunu yordamını, haddini hududunu da bilen bir mecra burası. Yani yol kenarında biten bozkır dikeni kadar sıradan, başak tarlalarının yalnız çıtlıkları kadar bakan göze, dinleyen kulağa hasret… Anlayacağın, muhterem okur, yazıhane demlenen bir mecra: emeğe, zanaata, kültüre bakan, baktıkça anlatan.

Fotoğraf : Alahattin Kanlıoğlu
Allah aşkına, hangimiz merak etmiyor çarşıdaki bakırcı ustasının mazisini? Hangimiz ah çekmiyor mahzun hanların eski sakinlerine? Yahut, hangimizin içi gitmiyor hicaz kanun taksimine? İtiraf et, ey okur, senin de içine güneşler doğuyor memleket yoluna düşünce, senin de dizlerine derman geliyor bucaksız patikalar görünce, biliyoruz senin de gözlerinin feri geliyor iki tas tarhana içince. Hasılı, Yazıhane’nin kapısı kafa dengine, kültür erbabına her daim açık. İki kere tıkla, buyur ediyoruz!
Bu yazı; sevgili Berkin Şener’e aittir.