Evet, elbette döndüm. Ama sorun nasıl döndüm?

Kaynak www.imdb.com
Fas önerilerimi yazacağım detaylı bir yazı gelecek, yolda. Ancak ben belki 100 defa ayrı ayrı anlattığım pek ‘sürprizli’ dönüş hikayemi önden sizinle paylaşayım istedim:
Malumunuz 1 yıllık yok oluştan sonra geldim, yine yerimde duramıyorum. Bütçemin diplerinde, kendimi zorlayarak geçen yıl Amerika’da tanışmış olduğum gezgin arkadaşımla buluşmak için Fas’a gidiyorum. 2 haftalık yoğun, koşturmacalı, çok otobüslü, az uykulu yolculuklar neticesinde yine Marakeş’teyiz. O Pazartesi yurduna dönecek olan ben yolculuğun bitişinin verdiği hüzün ile eve kavuşacak olmanın verdiği sevinç arasında duygu geçişleri yaşıyorum.
Uçağım akşam saatlerinde ama Marakeş öyle dışarı çıkılası şehir değil, gezilecek yerler gezilmiş zaten. Yemeğe çıkmak dışında hostelden adım atmıyorum. Akşam saatleri yaklaşıyor, hostelde tanıştığım Singapurlu kızla taksi ayarlayıp havaalanını boyluyoruz. Taksiyi 70 Dirhame ayarlamışız, uygun fiyat, içimiz rahat… Su için durduruyorum taksiyi. Çantayı açıyorum. Bir de ne göreyim?! Minik cüzdanımın yerinde yeller esiyor. Ancak ben inanamıyorum duruma. Zira 1 yıllık seyahat geçmişimde ne bir şey çaldırmış, ne de kaybetmişim. Bir süre sonra durumu kabulleniyorum. Taksi şoföründen hosteli aramasını rica ediyorum. Adamcağız telefonuna kontör yüklemek için durup arama yapıyor (hizmet satın aldığım Faslılar arasında ilk kez böylesiyle karşılaşıyorum). Hostelde bulunmamış benim cüzdan. İçinde 150 Dirham para (yaklaşık 60TL), kredi kartım, debit kartım ve akbilim var:) Önce bir muallakta kalıyoruz, hostele mi dönsek diye ama kız uçağını kaçırabilir bu durumda. Benim de derdim para değil zaten, kartlara endileşeniyorum. Ve sonuç olarak havaalanına gitmeye karar veriyoruz. Taksi ücretini kızcağız ödüyor ve üstüne bir de bahşiş bırakıyor taksicinin yardımsever tavrından ötürü. Bense internete bağlanır bağlanmaz internet bankacılığından kartları kapattırıyorum. Paraya da ihtiyacım yok, ne de olsa eve dönüyorum. Hatta tek derdim sabah topluş taşıma kullanarak dönmeyi planlarken, akbilsiz ne yapacağım!
Uçuşum Ryanair ile Köln’e, oradan da Pegasus’la İstanbul’a. Ryanair sırası kalabalık, check-in yaparken durumu bizimkilere bildiriyorum, zira sosyal medyada duyurmuşum, halime endişelenmesinler falan niyetim. Abim bankaları bir de telefon bankacılığıyla çifte kontrol etmek isterken, ben check-in esnasında bambaşka bir sorunla karşılaşıyorum. Diyorum ki abime ‘Abi şu an daha ciddi bir problemim olabilir, beni uçuşa almıyorlar!!!!’. Evet yanlış okumadınız. Beni uçuşa almıyor Ryanair. Gerekçeleri ise Schengen vizemin olmayışı…
Aç parantez; Schengen’im yok arkadaş ama Almanya’nın transit politikasını biliyorum. Schengen veya transit vizen olmasa da istisnai durumlar için Almanya Türk vatandaşlarına geçiş hakkı tanıyor; Kanada, Amerika vizesine sahip olmak gibi… Benimse geçerli Amerika vizem var. Fakat yok, vizeyi gösteriyorum, elçiliğin ilgili ifadesini ve sonraki biletimi gösteriyorum, nafile! Meğer Ryanair’ın o ülke için geçerli vizesi yoksa ve transiti kendisi gerçekleştirmiyorsa yolcuyu göndermemesine dair bir politikası varmış. Kim okuyor minik altyazıları bileti alırken? O esnada aklımdan geçenler, yaşadığım duygular… Öyle karışık ki! 18 ülke gezdim, başıma hiç böyle bir şey gelmemişken, kendimi çok eksik hissediyorum. Kimliğimiz öyle değersiz ki diğerlerinin gözünde, karıncayı bile incitmiyor olman, geçiyor olman, bunların anlamı yok. Kim belirliyor ırklar arasındaki bu ayrımı? Kişiler kendileri mi seçiyor doğacağı toprağı? Ama olacağı kişiyi seçiyor, seçmiyor mu? Kimi iyi biri olmayı, kimi kötü olmayı seçiyor. Kötü niyetli bir Alman belki 200 ülkeye kapıdan giriş yapabilirken, iyi niyetli bir Mısırlı ülkesinden pek de adım atamıyor. Evet dünya zaten adil bir yer değildi, bunu biliyordum. Ancak kurban olma hissini tatmak, işte o uzun zamandır hatırlamadığım bir şeydi. Evet, düzenli bir hayatım varken, Schengen vizesine senede en az 1 kez başvururdum. O zaman hissederdim adaletsizliğini bürokrasinin….
Velhasılı başa gelen çekilir dedik, biraz sinirleri boşaltmak için muslukları açtık. Dışarı çıkıp bir sigara yakma isteği geldi mesela. Nedense? Güvenlik görevlisinden rica edince, neden ağladığımı sordu, su getirdi bana falan. Belli işte havaalanında kalacağım, ama nasıl bilet paramı toparlayacağım onu düşünüyorum. Müzik yapamam diyorum, pandomim, jonglörlük… Yok böyle yeteneklerim. Ben yoginiyim, baş üstünde dururum saaatlerce diyorum. Ne yapabilirim ki? Hadi Gonca diyorum, yeni bir mücadele seni bekliyor.
Fakat o sırada abim durmuyor, bana sahip çıkma, koruma peşinde. Yaban ellerdeyim neticede. Bana bilet bakmaya başlamış bile. 400 küsür dolar diyor, aman abi naaptın çok diyorum. Bana izin verin sakinleşeyim diyorum. Yok, onlar sakin değil. Baktığı biletin fiyatı da artınca hepten kızıyor bana. Acele et diyor. Mecburen ben de başlıyorum bakmaya ama kafam dağınık. Bu kadar da absürd bir durum içindeyim işte. Yanan bilete mi üzüleyim, havaalanında sürüneceğime mi, aç-susuz kalacağıma mı… Abim sorunca kontrol ediyorum ki asıl cüzdanımda biraz dolar var. Rahatlıyorum az da olsa, bozdurup biraz idare edebilirim. Bakıyorum ki Marakeş-İstanbul direkt uçuşları pahalı, Kasablanka’ya bakayım diyorum. Aktarmalıların transit isteyip istemediğini kontrol edecek halde değilim son olay sonrası. Kasablanka-İstanbul arası 340 dolara buluyorum sonraki güne. Daha da araştıracağım esasında. Fakat o sırada abimden bileti aldığına dair mesaj geliyor. 540 dolara Marakeş-İstanbul direkt uçuş, çok da efsane bir rakam değil son dakika olduğu düşünülürse. Fakat mailimi açtığımda görüyorum ki uçuşum 24 saat sonra ve Kasablanka’dan 18 saat aktarmalı!!!! Evet, aceleyle, telaşla alınan biletin faturası 2 gün boyunca Fas’ta mahzur kalmama neden oluyor. Biraz gerginlikten sonra durumu kabul ediyorum, artık bilet alınmış neticede. Fakat 24 saat +18 saat havaalanlarında geçiremem, param da dayanmaz, bedenim de… Hosteli arıyorum, hırsızlık/kaybolma durumunu biliyorlar zaten, üstüne uçamadığımı da duyunca buyur ediyorlar.
Taksicilere 50 Dirham teklif ediyorum. Akşam vakti kabul eden yok. Ben de önümden geçen Avrupalı çocuğa sesleniyorum, taksiyi paylaşalım diye. Hikayemi öğrendikten sonra tabi ki paramı kabul etmiyor. Bir de taksiciye anlaştığından çok vermek durumunda kalıyor 2 kişiden daha fazlasını isteyip yan çizmesinden ötürü. Hostel Madrassa‘ya ulaşıyorum, hikayeme bir de orada gülüyoruz. Soruyorum; sizce bugün hangisine daha çok üzüleyim? Hırsızlık olayı, uçağa alınmama, 2 gün üç kuruş parayla burada kalma, 540 dolar borçlanma… Hangisi?
Neyse hikayem böyle işte. Hostelde bedavaya kalıyor, kahvaltı, öğle yemeği yiyor bir de üzerine onların anlaşmalı taksisiyle havaalanına gidiyorum. Az buçuk paramla kendime sandviç hazırlıyorum, biraz da meyve alıyorum. Psikolojik olarak hazırım havaalanında uyumaya.
18 saat çok da zorlamıyor. Terminal filmindeki gibi hissediyorum arada. Orada burada yatıyorum falan… Sabah da çöl turunda tanıştığım emekli Türk çiftle karşılaşmıyor muyum havaalanında? Uçuşa 7 saat kala zaman su gibi akıp geçiyor, çay ısmarlanıyor, bir sandviç de onlardan geliyor. Evren önüme güzel şeyler sunuyor. Kendimi harika hissediyorum! İyi ki güzel insanlar var, bazen iyi ki böyle şeyler oluyor. Zor durumda da kalınsa, bir şekilde mucizevi olaylar da olmaya devam ediyor. Hayat böyle bir şey işte! Yolda olmak da bu yüzden güzel!
O zaman neymiş?
- Bilet alırken detaylara dikkat ediyoruz! Özellikle de Ryanair ise!
- Para ve değerli eşyaları her zaman biraz bölüyoruz. Görüldüğü üzere işe yarıyor.
- İnsanlara güveniyoruz. Hırsızlık da onlardan geliyor evet, ama yardım da.
- Ve ne olursa olsun işimizi kendimiz hallediyoruz.
- Her zaman pozitif oluyor ve insanlarla iyi iletişim kuruyoruz. İletişim biçimi hikayeyi tamamen değiştirebilir, bendekinde olduğu gibi…
5 yorum
Ryan Air’in ülke vize kurallarını yok sayarak kendi kendine standart yaratması epey enteresan! Geçmiş olsun.
Canım çok saol. Yazılı prosedür olmasa dava açardım gerçekten. Çünkü aldığım dönüş bileti baya tuzlu oldu.
Ucus kurallarindan epey habersiz bir sekilde maceraya atilmissin.
1. Almanya turkiyeden transit vize isteyen bir avrupa ulkesidir. Ucunuzun iki bacagi da ayni firmaya ait olsa bile transit alanini kullanmak icin transit vize almak zorundayiz
2. Ucusun biri ryan air, digeri pegasus ile. Yani ucuslar birbirinden bagimsiz. Ustelik 1. Maddeyi bile saglamiyor. Yani ryan air seni asla ucaga alamazdi. Dogru uygulama
3. Amerika vizesi ile ancak almanya transit alanini kullanarak amerikaya gidersen 1. Maddeden muaf tutulursun. Amerika, kanada, ingiltere vizen varsa almanyadaki 5 hub terminalinden birinden aktarman varsa transit vizeye ihtiyacin yoktur. Marakesten turkiyeye ucacaksin ve amerika vizem var diyorsun. Adamlar epey gulmuslerdir.
Aynen öyle! Esasında durum Asya’da ordan oraya sorgusuz sualsiz -adeta Alman vatandaşı gibi- giderken, Fas’a giderken burdan gol yiyeceğimi hiç düşünmedim. Yazıyı yazmamın tam olarak sebebi de bu zaten; kimse benim gibi yapmasın aman aman:)
Göçmenliğin sitesinde yazan bildirimde koşulsuz gibi görünüyordu bu transit olayı. Neyse olacağı varmış diyelim.
Evet, elbette dondum. Ama sorun nas?l dondum? Kucuk Seyahat Hikayelerine yer verdigim bu platformda art?k bas?ma gelen ilginc olaylar? yaz?yor olacag?m. O halde Yol Hikayeleri, muhtesem Fas donusumle baslas?n!