Kamboçya güney sahillerine hoş geldiniz!
İnsan ilk kez seyahat ettiği bir yerde uzun süre vakit geçirip içselleştirdiğinde, hayatına her nerede devam ederse etsin oranın bir parçasını da içinde taşımaya devam eder. Farkında olmaz belki ama orada tanık olduğu her şey, tanıştığı yeni insanlar, yaptığı bir yolculuk ve belki karşılaştığı zorluklar içten içe bakış açısına etki eder. Kamboçya da benim için böyle bir seyahatti. Güney sahilleri ise düşündüğüm zaman hala mutluluktan gözlerimi dolduran güzellikteydi. Yeşildi, maviydi, samimiydi ve herkes kendi gibiydi, herkes birdi.
Şimdi zamanı Kamboçya sahillerine doğru geri sarıyorum. Nasıl anlatsam bilemiyorum. Ve evet çok özlüyorum!
İlk durak Sihanoukville
Tapınaklar bölgesi Siem Reap’ten Sihanoukville’e otobüs ile 13 saatte ulaşılıyor. Ben uyanık kalıp etrafı gözlemleyebilmek için sabah yola çıkmayı tercih ettim ancak siz daha konforlu olduğu söylenen gece otobüslerini de tercih edebilirsiniz.
Sihanoukville’e akşam saatlerinde vardığımda hemen bir tuk tuk kiralayıp en çok tavsiye edilen bölge olan Otres Beach’e gittim. Önceden rezervasyon yaptırdığım otel bir şekilde beni yer olmadığı için kabul etmedi. Ben de tartışamayacak kadar yorgun hissettiğimden tatilin ilk çaresizliği ile yüzleşip ıssız sahilde ağlamaklı bir şekilde oturup kendime gelmeyi bekledim. Derken, Kamboçyalı bir aile ile karşılaştım ve görevli olarak çalıştıkları Moorea Beach’te bana, sadece yatak ve cibinlikten oluşan minnacık bir bungalov ayarladılar. Sabah olduğunda alarm yerine denizin sesi ile uyandım. Bungalovdan dışarı adım attığımda ise kumsalın tam ortasında, denizin tam karşısında, sessizliğin tam içindeydim.
Benim küçük bungalovum
Burada uyanmak!
Otres Beach: Kamboçya’nın meditasyon hali
Otres Beach, gürültüden uzak bir şekilde kafa dinleyebileceğiniz eşsiz bir yer. Sahilinde saatlerce kitap okuyabilir, seyahat eden diğer insanlarla sohbete dalabilir, çıplak ayak uzun yürüyüşler yapabilir, bu yürüyüşler esnasında happy hour’ları keşfedebilir, salıncaklarda sallanabilir, muhteşem günbatımını izleyebilir, bir anda bastıran yağmurun altında ıslanmanın keyfine varabilir ve hayallerinizle bol bol yapboz yapabilirsiniz. Hatta olur da iş yapmayı özlerseniz, az eşyalı ve sıcaktan bol terlemeli bu tatilde uygun ortamdan faydalanıp, benim gibi elde çamaşırlarınızı yıkayıp sahilde kurumaya bırakabilirsiniz.
Akşamları da oldukça sakin. Rahat bir ortamda içkinizi içip canlı müzik dinlemek ve biraz da sosyalleşmek için Wish You Were Here güzel ve otantik bir mekan.
Koh Rong: Kalabalıklar içinde huzur bulmak
Sihanoukville’in merkezinden feribot ile ulaşabileceğiniz birçok ada mevcut. Ben üç günlük Otres Beach dinlencesinden sonra Koh Rong adasını tercih ettim. Koh Rong, aşk ve huzurun bir arada var olabilmesi gibi enteresan bir ada. Bir kere çok kalabalık. Ama bir o kadar da huzurlu! Sanırım enerjimiz çok tuttu 🙂
Adanın uzun bir sahili ve sahil boyunca sıra sıra dizilmiş, hepsi tatlı tatlı dekore edilmiş guesthouse’lar var. Benim ilk gözüme kestirdiğim Dream Catch Inn’i şiddetle tavsiye ediyorum. Özellikle geri dönüşüm ve sürdürülebilirlik politikası ile farklılaşan bir yer. Örneğin odanızda telefon şarj edemiyorsunuz çünkü prizler kaldıracak güçte değil. Onun yerine barda yer alan ortak şarj etme noktasını kullanıyorsunuz. Bitkiler saksı yerine pet şişelerde yetişiyor. Bir de kapılar duvarlar resimlerle dolu.
Adanın ana sahil kısmında deniz bence iyi değil. O nedenle ben ilk günü daha çok etrafı keşfederek ve yürüyerek geçirdim. Bir de yürürken kum sineklerine dikkat etmem konusunda beni uyardılar ama yanıma bile yaklaşmadı sinekler. Gerçekten de bacaklarında kocaman kırmızı kabarıklıklar olan birçok kişiye rastladım. Çare Hindistan cevizi yağıymış. Aklınızda olsun!
İşte adadan manzaralar!
Palmiyeler altında dinlenmek güzeldir.
Adanın diğer tarafına ulaştıran kayıklar
Bilinçli seyahat etmeyi teşvik eden, Kamboçyalı çocuklara yardım için çalışan bir dernek.
Çalışan ama gülen yüzler.
Sıra sıra mekanlar ve her daim güzel müzik.
İkinci gün adanın diğer tarafında yer alan Long Beach’e geçebilmek için bir grubun peşine takıldım. Maceracı bir grup olduğundan, kayıkla geçmek yerine ormanın içinden bir saat boyunca tırmanıp en sonunda inişe geçerek ıssız ve bembeyaz kumlu kumsala ulaştık.
Kon Rong’da kaç gün kalacağımı, başka hangi adaya geçeceğimi planlamamıştım. İyi ki de planlamamışım çünkü iki gün ada hayatı bana yetti ve yeniden yola koyulma vakti geldi.
Kampot’u görmeden dönmeyin.
Koh Rong’tan feribotla tekrar Sihanoukville’e geçtikten sonra otobüsle iki saatte Kampot’a geçtim. Birçok kişinin tavsiyesine kulak vererek önce Arcadia Backpackers’ın yolunu tuttum. Buraya rezervasyon yaptırıp gelmek gerekiyormuş ama çok şanslıyım ki son anda boşalan bir oda bulabildim. Nehrin kenarına konumlanmış, birkaç bungalov ve odadan oluşan, yeşillikler içinde ve özgün bir yer. O yüzden çok ama çok sevdim.
Gördüğünüz gibi acayip bir huzur hakim buraya. Fakat benim bünyem o sırada hareket ve macera isteği duyduğundan Arcadia’da bir gün kaldım. Ertesi gün Kampot’un merkezine, oradan da en çok merak ettiğim yerlerden Bokor National Park’a gittim. Buraya varmak için motosikletle 10 km’lik yemyeşil bir yolu tırmanmak gerekiyor. Motosiklet kullanamıyorsanız da mutlaka gidecek birini bulur ve arkasına atlarsınızJ Yol üzerinde Buda heykelleri, büyük bir şelale, eski kiliseler gibi görülmeye değer birçok şey var. Özellikle yeşile tutkunsanız Kamboçya’ya gidip de Kampot’u görmeden sakın dönmeyin.
İlk tek başıma uzun tatilimi geçirdiğim Kamboçya yazı dizisini böylece tamamlamış oluyorum. Tek başına tatilin pazarlanması gereken bir şey olduğunu düşünmemekle birlikte insanın bilmediği bir yerde kendiyle baş başa olmasının zihinsel ve duygusal birçok artısı olduğunda hemfikirim. Bu Kamboçya da olabilir başka bir yer de.
Tatil ve keşif amaçlı gittiğim için yazılarımda Kamboçya’nın güzellikleri ön planda. Ancak kendi ülkemizin birçok bölgesinde olduğu gibi orada da hayatı yaşama biçimimizi sorgulatan gerçekler var. Ve bu gerçekler; değişimin bir parçası olmak için özel alanımızda gösterdiğimiz bireysel çabaların önemini bir kez daha hatırlatıyor bize. Umarım bir gün Kamboçya’ya yolunuz düşer.
*Bu yazı, sevgili arkadaşımız Gamze Sifoğlu‘na aittir.