San Francisco çarpar adamı, aşık eder kendine. Ama zordur dağları tepeleri, anında değişen havası ve anlam verilemeyen çapta yüksek fiyatları… Şimdi size biraz San Francisco havası koklatacağım, sıkı durun. Öncelikle bu güzel ve devasa şehri iki parçaya bölerek başlıyorum. Elbette ilk bölümü Golden Gate Bridge alıyor.
Şunu öncelikle söylemeliyim, San Francisco’ya gittiğinizde ilk görmeniz gereken şey Golden Gate Bridge. Bu sebeple yol üstünde şunu da göreyim yapmayın, ya da sonrasında şuraya da geçerim demeyin, kimseye yemek sözü vermeyin. Çünkü ben bunların hepsini yapıyor ve faka basıyorum 🙂
San Francisco başlı başına bir macera benim için… 9 günde 4 farklı evde kalmamız bence macerayı özetleyebilir. Bu maceranın başrolünde Golden Gate ziyareti de var. Farklı yerlerde kalma mevzuunu sonra detaylı olarak açacağım ama hepsi de Couchsurfing’in güzelliklerinden demem şu an için yeterli olacaktır. Gelelim Golden Gate neden bu kadar maceralı?
Öncelikle San Francisco’ya 1 saat mesafede bir evde konaklıyor olmamız başlıca neden. Neyse biniyorum trene gidiyorum. Şehre çarpılıyorum, büyüleniyorum ve bu nedenle köprüye gitmeden önce şurası, aa burası da derken baya yoruluyorum. Fakat Golden Gate’i ilk görüşümle ordan ayrılmam kaç saat alıyor dersiniz? Sanıyorum 4.5 saat:)
Köprü muazzam! Gözlem noktasından çekilen 50-60 fotoğraf sonrası köprüyü yürümeye koyuluyoruz. Köprü yaklaşık 3 km. ve üstünde 100 fotoğraf, biraz video, e hadi biraz da Boomerang çekmeye kalkınca ne kadar sürede karşı yakaya geçtiğimi anlamıyorum. Ama gün batımından hareketle yaklaşık 1 saat sürdüğünü tahmin ediyorum.
Gün içinde sıcaktan bunalırken, aa bir de bakıyorsunuz köprünün üstünde püfür püfür bir esinti. Hadi bu neyse, bir de bunun geri dönüşü var değil mi? Gün battıktan sonrası yani. Eyvahlar olsun diyorum. Plan 2 saat geçirmekken, evinde kaldığımız arkadaştan aldığımız telefonla sonraki planımızın iptal olduğunu öğreniyoruz.
Köprü sonrası bizi alacak arkadaşın gelmeyişi, Sausolito planlarını suya düşürmekle kalmıyor, aynı zamanda bizi de köprüyü yürümeye zorluyor. Ancak zaten gün içinde 15 km yürünmüş, hava olmuş buz gibi, karınlar aç zira Sausolito’da yenecekti yemek… Göz artık görür mü buz gibi havada otobüs geçmeyen bu harikalar harikası yapıtı?! Köprüyü geçip saate bir bakıyoruz, olmuş 9.00. Bu ne anlama geliyor? Merkeze gitmenin 10’u bulacağı ve sonrasında kim bilir ne kadar tren bekleyeceğimiz ve efendime söyleyeyim trenin ne kadar süreceği, sonra geceyarısı çok da tekin olmayan bir yerde eve kadar 15 dk. yürüyeceğimiz falan… Eşittir sokakta kalıyoruz, bildiğiniz sokakta! Evvelden kontakta olduğumuz bazı super kahramanlar neyse ki kurtarıyor bizi de, soğuk, açlık ve yorgunluk üstüne bir de sokakta uyuma işkencesine katlanmıyoruz.
Burada ‘insana güven’ mottom yine kazanıyor ve günün sonunda telefonuma baktığımda adeta yüzüm ışıldıyor. Ne muhteşem bir gün batımıdır o, ne güzel bir gündür! Gidin görün, işte o kadar:)
3 yorum
[…] Seyahat […]
Hayalini en çok kurduğum şehir. Anlatımınıza ve sitenizin sadeliğine bayıldım.:)
Beğenmenize çok sevindik. En kısa sürede hayalinizin gerçekleşmesi dileğiyle!.. <3