Dönüp dönüp orada çektiğim fotoğraflara baktığımda koşa koşa muhtarlığa gidip Fellini’nin Cinecittà’sına kaydımı aldırmak istiyorum diye absürd cümleler kurasım geliyor. Sinema ne kadar büyülü ise onunla ilgili tarihi kayıda almak, derleyip insanlara sunmak da bir o kadar önemli ve etkileyici.
Cinecittà 1937 yılında diktatör Mussolini tarafından hem İtalya’yı hem de dönemin faşizan bakışını sinema yoluyla aktarmak amacıyla Roma’nın güneydoğu tarafında kurulmuş. İkinci Dünya Savaşı sırasında Almanya tarafından bombalanmış, kuruluş amacından çok başka bir işleve bürünerek mülteci kampları olarak kullanılmış. O dönemde film prodüksiyon işleri Venedik civarında bir bölgede yapılmaya devam etmiş. Savaş sonrası ise İtalyan Yeni Gerçekçiliği akımının doğuşuyla sokakları tercih eden yönetmenler ve yapımlar nedeniyle toparlanma dönemi 50’lere kadar sürmüş. İvmeyi ise Amerikan yapımlarının daha düşük maliyetli olduğu için film çekimleri için Cinecittà’yı tercih etmeleri ile kazanmış. Ben Hur, Cleopatra gibi klasiklere ev sahipliği yapmış Cinecittà, 80’lerden sonra özelleştirilerek günümüzde de stüdyo ve post-prodüksiyon hizmetlerine devam ederken senin benim gibi sinemaseverler için bir gösteri ve sergi platformu oluşturarak kendini tanıtmaya ve sinema tarihine tanıklık ettirmeye devam ediyor. Bireysel olarak gezmek istediğinde sınırlı yerleri görebiliyorsun fakat turları yakalayıp katılma fırsatın olursa büyük film setlerini de görme şansın var. Zamanımın azlığından ben bireysel bir turu tercih ettim, bir dahaki gidişimde programımı burada daha uzun süreli vakit geçirmek için planlayacağım.
Alabildiğine geniş bahçesinde türlü türlü heykeller bulunan Cinecittà’nın kuşkusuz en dikkat çeken figürü Federico Fellini’nin Casanova filminde kullandığı Venüs heykeli. 1976 yılında çekilen filmin setine düşüyorsun aniden bu etkileyici yapı ile.
Cinecittà’nın gezilecek noktaları dört bölümde toplanmış. İlki sinemanın tarihçesini, eski kameraları ve kayıtları içeren Fellini Binası. “Neden Cinecittà?” sorusunun altında sinema tarihçesi belgeleniyor adeta. Girişinde bulunan bu figür ise sürreal bir platformun kapılarını aralıyor adeta.
Fellini binası tamamiyle Maestro’ya ayrılmış. Video kayıtları, filmlerinde kullanılan kostümler, çizim çalışmaları ve niceleri. Büyülenmemek elde değil. Gözlerim dolmadı desem yalan olur.
İncelemekle bitmeyen detaylarla dolu bu odada gözlerimi kapayıp Fellini’nin videosunu dinliyorum. Sanki o an o odada bulunan insanlarla, bizimleymiş gibi hissederek.
5 Oscar, 23 film. Büyüksün be baba!
Ona Federico diye seslenen kadınları.
Fellini binasından çıktıktan sonra ortamın verdiği keyif sarhoşluğu ile kendimi ana binaya atıyorum. Burada sinemanın kamera arkası bölümüne yani mutfağına dair bölümler yer alıyor. İki numaralı alan Cinecittà’da çekim adında, filmlerden kesitler ve kimi mini dekorları içeriyor.
Üçüncü bölüm ise tamamen kamera arkasını kapsıyor. Yönetmen odası, senaryo odası, kostüm tasarımı ve filmi film yapan sinematografik unsurlar için ayrı ayrı odalar var.
Martin Scorsese’ye ait çekmecedeki Ventolin gözden kaçmasın.
Dördüncü ve son bölüm olan U-571 filminde kullanılan Amerikan denizaltısının içinden geçerek geziyi bitirip, hediyelik eşya satan kafesine doğru yöneliyorum.
Bahsettiğim bu dört bölümün haricinde iki adet açıkhava bölümü var. Broadway, New York ve Ancient Rome adında, bunlara turlara katılırsan gidebiliyorsun.
Gezerken zaman mevhumunu unutturan bu güzel yere websitesinden, Facebook‘tan ve ziyaret kısmını kapsayan Cinecittà Show Off‘tan ulaşabilirsin.
İtalyan sinemasına teşekkür eder, bir daha gitmek için sabırsızlanırım.