‘Gün doğuyor, gün batıyor… Doğuyor, batıyor, tekrar, tekrar… Yaşam gibi… Fakat farkında mıyız zamanın? Zamanın akışının? Bazen duruşunun? Göreceliliğinin? 11 gün, günde 11 saat omurga dik, bağdaş kurup oturduğunu, zihnini gözlemlediğini, kimi zaman şizofrene bağladığını, oda arkadaşın dahil 200 kişinin biriyle bile bedensel dahil iletişim kurmadığını, telefona dokunmadığın o 10 gün boyu yalnızca kendinle kaldığını, sonuncusunu sabah 11’de yediğin günde iki öğünle günü tamamladığını, sabah 4’te soğuk duşla kendine geldiğini, akşam 9’da bedenin pestili çıkmış, zihnin çıldırışı durulmuş şekilde yattığını, rüyanda bile zihnini gözlemlediğini hayal et! Öyle anlar var ki bedenin acısından geçen 1 dakikanın ne kadar değerli olduğunu fark ettiğin. Sonra zihin problemler çıkardığında, patlamak istediğin, savaştığın, yorulduğun, ama bittiğinde içerden ne kadar çöp çıkardığını gördüğünde şok geçirdiğin… Biter mi 10 günde yıllar yılı biriktirdiğin kir içinde? Bitmez. Ama bilirsin artık potansiyelin neresindesin, eskide değilsin, kabuk değiştirdin, yenilendin. Şu an yalnızca zihnime göre 2 büyük fiziksel, 1 zihinsel rahatsızlığa rağmen o 11 günü tamamladığıma ve başardığıma değil, bir de miniğim can yeğenim, göz bebeğim Bozok’umun erken doğum haberiyle heyecandan yerime sığamıyorum. Ben ortalıkta yokken mesaj atıp gönül desteği veren herkese çok teşekkürler. Yaşam çok güzel. Anın kıymetini bilin. Meditasyon anahtarınız olabilir, aklınızda olsun. Şimdilik ileteşebilme kabiliyetim bu kadar. Sonra yine görüşürüz… Myanmar’a da vedam bu fotoğrafla olsun bari…’
Bunlar 10 gün boyunca küçük bir alana kapanıp, konuşmadan, hiçbir şekilde iletişim kurmadan, az yiyerek, az uyuyarak, az dinlenerek geçirdiğim Vipassana Meditasyon Kursu’nu tamamladıktan hemen sonra çıkan sözcükler…
Ben 11 aydır evden ırağım. Hep kendimi, merkezimi hatırlamak için arada bir yerlere kapanıyorum. Aksi halde devamlı yolda olmak da, her gün aynı şeyleri tekrar ettiğim, robot hissettiğim günler kadar çizgi dışı geliyor. Velhasılı, bundan aylar önce ilk olarak Hindistan’da kulağıma çalınan, sonra sonra da defalarca önüme çıkan Vipassana için sıvıyorum kolları.
Şimdi Vipassana nedir ona biraz bahsedeyim:
Vipassana kökeni Guatama Buddha’ya, yani 2500 yıl öncesine dayanan bir meditasyon tekniği. Kendini gözlem, iç görü anlamına gelen Vipassana, günümüzde Budizmin kalbi olan ülkelerde olduğu kadar, dünyanın pek çok yerinde de uygulayıcısıyla buluşuyor. Nasıl mı? www.dhamma.org ile aşağıda gördüğünüz kadar dünyaya yayılır:
İnanılmaz değil mi? Herkesin ayağına gitmekle kalmayıp bir de, 10 gün (aslında toplamda 11) yeme-içme ve konaklama dahil kursiyerlere bağışa dayalı olarak kapısını açıyor Dhamma Merkezleri. Fakat sizden bu süreç boyunca kimi sözler istiyor; kadın-erkek ayrılıyor, konuşmak ve beden diliyle bile iletişim kurmak sona eriyor, telefonlar, defterler, kitaplar dolaba kitleniyor, sözün özü soyunup dökünüp aslında çıplak benliğinize bakacağınız bir ortam yaratılıyor.
Kimilerinin kulağına hoş kimilerinin ise ürkütücü gelebilir. Bana hoş gelmişti. Bütün şartelleri kapatıp, kendimle kalacağım dedim. Ancak 1 yılı aşkın süredir monastik yapılarda spiritüel çalışmalar yapıyor olsam da, yine de zihnin katmanlarının ayrı sesler vereceği aklımdan çıkmıştı. Mesela bilinç katmanı bir şey derken, zeka ya da ego katmanı ayrı şey diyebiliyor. Sonuç olarak bu yazıya ‘Şizofreni Bu Olsa Gerek’ başlığını atmak üzereydim neredeyse. Ney se ki bir de yüksek bilinç katmanı var ki, bu zorlu süreci tamamlama nedenim oluyor. Sonuç olarak sizi bunu yapmaya yüreklendirecek de, gözünüzü korkutacak gerçeklerle yüzleştirecek de bir yazı olacak sanıyorum bu. O zaman yazıya başlayalım:
Gerçeklerle Yüzleş!
Evet aşağıdaki program ciddi. Sabahın 4’ünde uyanmak şu hissi veriyor; sanki gece bıraktığın yerdesin. Çok kere gece ya da aslında hala akşam diyelim, uyanıp sabah olduğunu düşündüm. Çünkü karanlıkta yatıp karanlıkta kalkmak ve bir süre meditasyondan sonra gelen uyanıklık hali bu şüpheyi getiriyor.11 saat meditasyon yapmak çok çılgın! Evet tamı tamına 11 saat meditasyon yapmak mümkün gözükmüyor. Yapan var mı bilemem. Kimsenin zihnini okumak mümkün değil neticede. Fakat gün be gün meditasyonla geçen süre artıyor bunu söyleyebilirim. Yani meditasyonun bu 11 saat içindeki yeri artıyor. Ama genel olarak evet öylece oturup, kıpırdamamaya çalışarak, gözleri de açmamaya, çok zaman geçirmişimdir.
Elbette bunca saat oturmanın getirisi bedensel acı; ACI! Acı çekip, sesini çıkarmadığın bir dünya. Bedeni hissedip devam etmeye çalıştığın, ötesine geçtiğin bir dünya. Gerçekten bir süre sonra dış dünya ile iletişimin tamamen bitiyor, yani zihin sadece şu küçücük vücut kadar yere uzanıyor, bir de geçmişin izlerine ve tabi geleceğin endişelerine kimi zaman. Ancak ben çok ders çıkardım buradan:
Akıl Oyunları Başlıyor!
2. gün daha önce 2 aşramda başıma gelen bir fiziksel problem cereyan ediyor. Önemsiz bir şey, ciddi bir sorun değil belki. Ama zihnim şu soruyla geliyor bana ‘Sen ne zaman spiritüel çalışma yapmaya başlasan bu oluyor. Belki hazır değilsindir? Ya da bunu burda çözmeden ayrılmamalısın, peşini bırakmayacak çünkü.’ Evet bu gerçeklikle 3 gün geçirip, 4. günün sonunda ağlayarak hocayla konuşup, bana yardım edin dedim. Ben bunu çözmeliyim! O kadar spesifikleştirmiştim ki mevzuyu. Şu an düşündüğümde beni dışarı iten, durumu zorlaştıran sadece akıl oyunları. Evet AKIL OYUNLARI. Ortada çözülmesi gereken bir sorun yok. Sadece görmezden gelip, kararlılığını sürdürmen, kendini o problemle tanımlamaman gerekiyor. Zira biz beden de zihin de değiliz.
5. güne kararlı uyanıyorum dolayısıyla. Ve sonrasında muazzam deneyimler yaşıyorum. Ancak söyleyeyim bu deneyimler tamamen Buddha’nın tekniğinden gelmiyor. Evet, ben sözümde durmadım, kendi tekniğimi uyguladım. Ama zihin bu ya, kötü olduğu kadar iyi deneyimlerin de izlerini tutuyor diplerde. Ben Vipassana uygularken, inisiasyon aldığım, uzun zamandır yolunda yürüdüğüm, beni tamamlayan öğretim çıkageldi. Vipassana bana tampon oldu, konsantrasyonum oldu Vipassana. Ama aydınlanmama neden olmadı. Aydınlanmama, akışıma yine kendi geçmişim neden oldu. Bu doğru, eğer seçilmişsen bir yol tarafından, diğer yollar sadece küçük not kağıtları oluyor senin tuttuğun koskoca defterin kenarında. Siz böyle yapmayın elbette. Uygulayın tekniği, sonuna kadar. Ama ben kelebeği deneyimlemişken tekrar kozaya dönemedim.
Tabi ki her şey süt liman olmadı aydınlandığım deneyimler yaşadığımda. Tam 7. gün sabahı bizleri hücrelere aldıklarında günün bir kaç saati yalnız tecrübe etmemiz için tekniği, artık bacaklarımın ve sırtımın ağrısını göz ardı edemeyecekmişim gibi geliyordu. Tam böyleyken, 2 kez de evren bana dikkat et düşme demişken, ayağım kayıyor ve belimi taşa vuruyorum. Sesim dahi çıkmıyor. İçimdeki ses o kadar sakin ki, sadece ‘bu da geçici, acı geçici’ diyor. İşte 7 günlük çalışmanın meyvesi… Ve yere oturamadığım için bana sandalye verdiklerinde, ‘çok şükür’ diyorum. Çok ironik değil mi? Pek çok şeyi yapamaz durumdayım, hareketlerim çok kısıtlı, halen daha sakatlığın boyutu nedir bilemesem de sandalyeye oturduğumda ‘çok şükür, artık sırt ve bacak ağrısı yok diyorum’. Belimi yastık desteklerken acı yok ne de olsa…
Hadi açılmışken bir şey daha ekleyeyim çok kişisel. Tesadüf bu ya – benim hayatım çok romantik tesadüflerle dolu başlayan ama sonrasında kabusa dönen çeşitli ilişkilerle dolu- tam kurs öncesi biriyle flörtleşmeye başlıyorum ve ikimizi de şaşırtan aynı gün aynı yerden Yangon’a otobüsümüzün olması, aynı sebeple. İkimiz de etkileniyoruz bu tesadüften. Kadere bak! Bu durum duygusal olarak bizi yakınlaştırıyor. Ve elbette kurs boyunca zihnimizi oyalıyor. Evet Kadın-Erkek ayrı yerlerdeyiz tüm gün. Meditasyon salonu ortak ama sanırım aramızda 50 metre falan var. Gün içinde 1-2 kez göz göze gelirsek -ki o mesafeden anlamak çok güç- sevindirici oluyor. Bu deneyimden de çıkarmam gereken bir ders var. Daha başında biliyorum bunu. Ahanda karmam geldi diyorum:) 9 gün sürüyor zihnimi anlamam. Ve sonunda buluyorum bana bu deneyimleri yaşatan küçük parçacığı. Kabul ediyorum onu. Hayat boyu uygulayacağım bir farkındalığım var artık. Umarım başarı sağlarım elbet… Ancak şu an için iyi gittiğini söyleyebilirim. Inle Lake’te başlayan, Yangon’da ve kursta devam eden ve tesadüf bu ya Bangkok’ta da ortağı olduğumuz bu ufak tesadüfler silsilesinin sadece keyfini çıkarıyor, kendime yaşam boyu bir dost hediye ederek yollarımızın ayrıldığı anda bırakıyorum yaşanmışlıkları. Acı yok:) Çünkü beklenti yok. Hayalperest kimliğimi artık kenara bırakıyorum. Hayaller, beklentiyi, beklentiler hayal kırıklığını, hayal kırıklıkları da mutsuzluğu getirmiyor mu? Anı yaşamak, gerçek anlamda anı yaşamak oluyor. Konu ne olursa olsun, ayırmadan, romantikleştirmeden. Benim öğrendiklerim bunlar işte!
Evet çok şey öğrendim 10 günde. Ve çok şey öngördüm rüyalarımla ve başka bir boyutta iletişim kurdum kimi insanlarla. 11. gün telefonu açtığımda önceden sezdiğim pek çok olayın benim rüyalarını gördüğüm günden hemen sonra gerçekleşmiş olduğunu öğreniyorum. Sonuçlar, çözümlemeler ilaç gibi! Yani eğer sonuna kadar samimiyetle çalışmaya devam ediyorsan yaşam boyu senle olacak güzel farkındalıklarla ayrılıyorsun oradan. Ama tersi de söz konusu olabilir. 10. gün bize artık sessizliğin bittiğini söylediklerinde fark ediyorum bunu ve şükrediyorum konuşmadığımıza, zihnimin sadece kendi bulanıklıklarıyla kaldığına. Esasında dışarıdan herkesin başardığı, hayatta kaldığı gözüküyor, kaçmadığı. Ama sebebi meditasyon olmayabiliyor. Pek çoklarının ağzı açıldığında öyle olmadığını öğrenmek de ayrı bir hayal kırıklığı. Lütfen bucketlistinizin bir parçasını tamamlamak, üstünü çizmek için bitirmeyin bu kursu. Gerçekten kesenize bir şeyler koyarak çıkın oradan.
Ve kesinlikle sessizliğinizi bozmayın. Sadece 10 gün, ömrünüzün 10 gününü samimiyete ayırın. Sonuçlar muazzam olacak, zaman kaybı değil.
- Mantralar yasak olsa da ben tüm varlıkların mutlu olmasını dileyen şu mantrayla kapatıyorum, yine bildiğimi okuyorum yani:
- -LOKAH SAMASTAH SUKHINO BHAVANTU-
2 yorum
[…] Yoga […]
[…] Meditasyon tekniğiyle ilgili yazımı ve aslında daha fazlasını okumak isterseniz, sizi şuraya […]